Öncelikle Sorunun Cevabı: Dil anlayıŞı Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir. 1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı, Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir. Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar Türk
edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen
farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca
medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır. Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır 1. İslâmiyet’in kabul edilmesi, I. İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11. yy.) İslâmiyet’ten
önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde
bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan
edebiyattır. İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır. A. Sözlü Dönem ( ?-8. yy.) Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir. Sözlü Dönemin Özellikleri Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır. Sözlü dönem ürünleri 1. Koşuk Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir. 2. Sagu Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir. 3. Sav Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir. 4. Destan Bütün
dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli
konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük
yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet
muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum
hikâyeleridir. İlk Türk Destanları Altay-Yakut: Yaradılış Destanı B. Yazılı Dönem ( 8-11. yy.) Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir. Yenisey Kitabeleri Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur. Göktürk Kitabeleri Tonyukuk Anıtı Kültigin Anıtı Bilge Kağan Anıtı Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri Türklerin ilk yazılı eseridir. Dinî Eserler İslâm
öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle
yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir. Bunlar Mani ve Buda
dinlerine ait eserlerdir. II. İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19. yy.) 8.
yy.dan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler,
10. yy.ın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra
Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla
Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını
buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin,
Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya
başlamışlardır. İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir İslâmiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları Karahanlı Dönemi: Satuk Buğra Han Destanı A. ilk Eserler Dönemin ilk edebî eseridir. 2. Divanü Lûgati't-türk “Türk Dilleri Sözlüğü” anl***** gelir. 3. Atabetü'l-hakayık “Hakikatlerin eşiği” anl***** gelir. 4. Divan-ı Hikmet Mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi tarafından 12. yy.da yazılmıştır. 5. Kitab-ı Dede Korkut Destandan halk hikâyesine geçiş dönemi ürünüdür. B. Türk Halk Edebiyatı Türk
Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden
dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu
dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir: ÐÐ 1.
Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin
yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya
Divan Edebiyatı. 2.
Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal
kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf
çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta
Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı. Bugün
de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin
Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve
şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır. Türk halk edebiyatının başlıca özellikleri Türk halk edebiyatı 12. yy.dan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır. Şiirde Nesirde Anonim Halk Edebiyatı Hece
ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane,
fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle
belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında
toplanmaktadır. Âşık Tarzı Türk Edebiyatı Şiirini,
aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen
şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın
kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir. Âşık, bir yönüyle
eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da
belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle
görevlenmiş bir sanatçıdır. Âşık tarzı Türk şirinin nazım şekil ve türleri şunlardır: Şekiller: koşma, semai, varsağı, destan. Âşık edebiyatının önemli temsilcileri: 13. yy: Yunus Emre Günümüz Halk Edebiyatı Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.
Dini hayat
Kültürel farklılaşma
Sanat anlayısı
Coğrafya değişimi
Lehçe ve şive ayrılıkları
2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı.
Çünkü Türk tarihinde
görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini
değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ,
Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar,
İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri
alınmıştır.
2. Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi.
Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.
Bu
dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya
başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha
sonraki dönemde de görülmüştür.
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir.
Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle
düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ:
ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen
şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar
söylerlerdi.
Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir.
Anlatım söze dayanır.
Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır.
Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir.
Yarım kafiye kullanılmıştır.
Dil sadedir.
Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır.
Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir.
Daha çok somut konular işlenmiştir.
Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir.
Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir.
Kopuz eşliğinde söylenir.
Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
Nazım birimi dörtlüktür.
Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.
Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
Koşuk nazım şekliyle söylenir.
Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
“Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.
Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır.
Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır.
Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve
erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin
kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber
pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.
Milletlerin
toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını
(doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler
Manzum hikâyelerdir.
Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır.
Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.
Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır.
Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez.
Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir.
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı
Türk
dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. asrın sonlarına
ve VIII. asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun
anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir.
Anıtlar
arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen
Orhun Anıtları, gerek muht*******arı, gerekse mükemmel dil ve
üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri
arasında yer almaktadır. Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir.
720
yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir. Kitabede
Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda,
atasözlerine bolca yer verilmiştir.
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.
735
tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek
istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da Yolluğ Tigin
tarafından yazılmıştır.
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Söylev türünde yazılmıştır.
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur.
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır.
Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır.
İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir.
Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır.
İslâm
kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat
görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî
edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına
girmiştir.
İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme
(şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik
kavramı benimsenmiştir.
XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut
Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse
dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında
yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir.
Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi: Manas
Türk-Moğol Kültür Dâiresi: Cengiz-name
Tatar-Kırım: Timur ve Edige Destanları
Selçuklu-Beylikler
ve Osmanlı Dönemleri: Seyid Battal Gazi Destanı (Battal Gazi’nin
İslamiyet’i yayış mücadelesini ve yiğitliklerini anlatır), Danişmend
Gazi Destanı (Danişmendname), Köroğlu Destanı
1. Kutadgu Bilig
İlk siyasetname.
1070
yılında Balasagunlu Yusuf tarafından Karahanlılar devrinde yazılmış ve
Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. (Eseri beğenen
hükümdar bunun üzerine Yusuf’a Has Haciplik unvanı vermiştir.)
Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamındadır.
Mesnevi nazım şekliyle ve *²²/*²²/*²²/*² (Şehname vezni) vezin kalıbıyla yazılmıştır.
6600 beyittir. Ayrıca 173 tane de dörtlük vardır.
Beyit nazım birimiyle yazılmıştır; ancak dörtlük nazım birimi de kullanılmıştır.
Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimiz kabul edilir.
Didaktik (öğretici) bir nitelik taşır. Bir ahlâk ve öğüt kitabıdır.
Hükümdara siyası öğütlerde bulunur.
Eserde
allegorik (sembolik) bir anlatım vardır. Hükümdar Kün Toğdı: Adaleti,
Vezir Ay Toldı: İyi yönetimi, Vezirin Oğlu Ögdilmiş: Aklı, Vezirin
Kardeşi Odgurmış: Öbür dünyayı temsil eder.
Eser Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle kaleme alınmıştır.
Dili oldukça sadedir.
Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır.
Eser
bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi,
edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir
eserdir.
Türkçenin önemini anlatmak ve Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır.
Mensur (düzyazı) bir eserdir.
Türkçenin
ilk sözlüğü kabul edilir. Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek
bizzat kendisi derlemiştir. (Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai,
Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki)
İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir.
Eserde
7500 kelime ve Arapça karşılıklarıyla bunların kullanıldığı örnek cümle
veya şiirler, dilbilgisi kuralları ve bir harita (o devirdeki Türk
boylarının yerleşim alanını gösteren) bulunmaktadır.
Etnografik bir eser olarak kabul edilir.
Zamanında
konuşulan ve yazılan Türk lehçelerindeki 7500 Türkçe kelimeye Arapça
karşılıklar veren ve harf sırasına göre düzenlenmiş bir sözlük
durumundadır.
Ayrıca manzum-mensur parçalar (sav, sagu, koşuk), örnekler ve bazı olaylarla donatılmış bir ansiklopedidir.
Zamanın
Türk tarih ve efsanelerine, coğrafya, halk edebiyatı ve folkloruna dair
geniş bilgiler vererek Türkoloji'nin temellerini atmıştır.
12. yy’da Edip Ahmet Yügnekî tarafından yazılmıştır.
Didaktik bir eserdir, ahlak ve öğüt kitabıdır.
Cömertlik, ilim, doğruluk gibi konuları işler.
Aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır.
Nazım biçimi mesnevidir.
Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştır.
İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb. konu edildiği didaktik bir eserdir.
7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Dörtlükler halinde yazılmıştır. Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tir.
Tasavvufi bir eserdir.
Dili oldukça sadedir.
12 hikâyeden oluşur.
Eserde bir yandan Türklerin İslâm öncesi hayatları anlatılırken diğer yandan İslâm’a ait unsurlara da yer verilir.
Dede Korkut, hikâyelerin içinde adı geçen, yaşlı, bilge, meçhul bir halk ozanıdır.
Eser 15. yy.da yazıya geçirilmiştir.
Nazımla nesir iç içedir.
Kahramanlık, yiğitlik, boylar arası savaşlar, aşk, aile birliği eserde işlenen konular arasındadır.
Özellikle Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi Türk aile yapısı, aile bağları, ailenin kutsallığı önemli yer tutan bir konudur.
Türk Halk
Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren
muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı
(din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur.
Türk Edebiyatı
içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak
değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne
ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile
dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal,
halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü
gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.
Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır.
Çok
zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve
manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür
birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini
zenginleştirmektedir.
Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam
eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri
zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve
eğlendirmektedir.
Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler
etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken
düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri
daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir.
Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır.
Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar.
Millet
hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin
ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi
ve sevgiyi yansıtmaktadır.
Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve
vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü,
inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır.
Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir.
17. yy.da halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir.
Nazım birimi dörtlüktür.
Ölçü,
millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür. Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li
kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış
bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.
Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur.
Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur.
Dil halkın kullandığı Türkçedir.
Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.
Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir.
Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz. Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb.
Konular,
halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm,
yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır. Daha çok somut konular işlenir.
Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır. Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır.
Nesir
halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır. Çünkü duygu ve
düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır.
Nesir
örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata
sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.
Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.
Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır.
Tamamen sözlü bir edebiyattır. Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır.
Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir.
Âşık
tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI. yy.dan sonra -daha önce
de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz
şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır.
Önceleri anonim halk
şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine
girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini
kaybetmiştir.
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı
bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura
eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.
Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.
Halk
âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır. Halk âşıkları
hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır. Bu ürünlerin önemli
bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için
unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur.
Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI. yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir.
Âşığın
şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve
“sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır. Rüyada
genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır.
Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu
bardaktır. Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık
rastlanır. Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk
dolusu” denir. Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır.
Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar.
Âşıklar,
saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs
alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.
Âşıklarımız
genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler. Ondan hem usta
deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri
öğrenirler. Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını
icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda
kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.
Âşık,
bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Atışmalardaki
amaç; yarışmak ve kazanmaktır. Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya
gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak
söylemesiyle atışma başlar. Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın
yenilgisiyle atışma sona erer.
Âşık Edebiyatının başlıca
unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur. Saz şairleri
içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye
anlatırlar. Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk
hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri
anlatırlar. Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe
bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir.
Tunguzların, “şaman”;
Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun”
(ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların
“tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan”
dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu
temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını,
olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir.
Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.
Türler: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt.
16. yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,
17. yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah
19. yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Batburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati...
20. yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi...
Genel Özellikler
Türk
halk edebiyatı Anadolu’da 13. yy.da Yunus Emre’yle ve 14. yy.da yazıya
geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye
başlamıştır.
Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır.
Baştan
beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15. yy.dan
itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür.
Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini
göstermektedir.
Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden
de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri
daha da genişletmişleridir.
Şekil bakımından halk şiirinde
değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat
dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır. Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar,
dertler, sevinçler aynıdır.
Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî
Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu
günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
İslâmiyet’in
kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî
eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya
çalışılmıştır.
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı
ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir. Kalbi
dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan
tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir. İçinde yaşadığımız âlemin
esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz?
Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir?
İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır.
Tasavvufa göre
her şeyin kaynağı Tanrı’dır. Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin
yansımasıdır. Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır. İnsanlar da
Tanrı’nın birer parçasıdır. İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle
aslında gurbete gönderilmiştir. Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır.
O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine
hayran olanlara âşık denir. Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra,
tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu,
dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir.
Bunlardan
Hoca Ahmet Yesevî (Öl.1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf
edebiyatının ilham kaynağıdır. Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî
eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk
Tasavvuf edebiyatının XIII. yy.da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat,
Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım
yeteneğine ulaşmıştır.
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir
başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle
anlatmış olmasıdır. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında
yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir.
Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her
üçünde de etkili olmuştur. Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem
heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Dinî-Tasavvufî
Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî
düşünceyi yaymaktır. Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini,
felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bunda
anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur.
Tekke şairlerinin
çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Onlar dinî inançları
yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı,
cenneti vb. sevdirmekle yaymışlardır.
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.